25 Mayıs 2011 Çarşamba

Öncesiyle , Sonrasıyla

Askerlik erkekler için aşılması gereken en önemli sorun haline geldi günümüzde. Öyle ki bir şekilde nasıl yırtarızın peşine düşülüyor. Durumu bu hale getiren tamamen TSK'nın kendisidir. Yani krallıkla yönetilen TSK nın idarecileri, askeriyedeki değişi ile komutanlar. Yapıp gelmiş biri olarak sistemdeki yanlışlıkları dile getirmeyi bu vatanın bir evladı olarak kendime borç bildiğimden bu satırları yazıyorum.

Komutan dediğimiz idareciler askeri düzen altında her biri kendi bölgesinde kelimenin tam anlamıyla krallar. Biz yani askerler, hiç bir değeri olmayan, vasıfsız, komutsuz hiç bir iş yapamayan, geri zekalı muamelesi gören, sorumluluk aldırılmayan basit bir varlık olarak görülüyoruz. Tabiki olması gereken bu değil, biz ki asker ocağına davullarla, zurnalarla, halaylarla, sloganlarla, bayraklarla, istiklal marşıyla ve Allah Allah nidalarıyla gidiyoruz. Peygamber ocağı olarak görüyoruz. Fakat daha birliğe ilk katıldığımız gün durumun anlattıklarımdan çok uzak olduğunu görüyoruz. Buna çok üzülüyorum. Biz Osmanlı tarihi ile büyüyen gençler olarak askerlik bizim kanımızda var ama askeriyede olan olaylar neticesinde adeta kanımız donuyor.

Yapılan mantıksızlıkları, haksızlıkları anlatsam ömrüm yetmez. Kaldı ki ben sadece 5 ay yaptım askerliği. Buna rağmen o kadar çok şeye şahit oldum ki roman olur. Bir kaç örnekle bu konuyu özetlemeye çalışayım. Gönül isterki görüntülü olarak anlatsam fakat askeriyede teknolojinin hertürlüsü yasak! Acemi birliğimin ardından usta birliğime katıldığım ilk günlerde şu olay oldu. Komutan koğuşları geziyor. Bozuk yatak yada dolap var mı kontrol ediyor. Bu sırada komutanın beni çağırdığını söyledi çavuş arkadaşımız. Gittim, burnundan soluyordu diyebilirim. Bir anda bağırmaya başladı. Sana ailen öğretmedimi, sen acemi birliği yapmadın mı v.s. Ben bir yandan konuyu anlamaya çalışıyorum, diğer yandan da komutanın anlamsız sorularına cevap vermeye çalışıyorum. Meğer benim ismimin yazdığı dolabın önünde yan dolabımı kullanan arkadaşımın terlikleri varmış. Koğuşa gidip durumu anladım ve tekrar komutanın yanına gittim olayın gerçekte ne oldugunu anlatmak için ama komutan dinlemek bir yana benim yüzümü bile gormek istemiyorcasına beni hakaretlerle ve üzerime yürüyerek kovmaya başladı. Neye uğradığımı şaşırdım. Oysa tek istediğim hatayı yapan arkadaşımın uyarı almasıydı ama olmadı. Ben azar işittiğimle kaldım. Komutan da deşarj olmuş oldu.

Bu olayın benzerlerini hemen her gün yaşadık. Hata yapmaktan korkarak , sinir sitres içinde geçen günlerde psikolojik olarak yıpranıyoruz. Beyin olarak da insanı geriye götürüyor.

Umarım gelecek nesiller daha faydalı askerlik yaparlar. Elimizden gelen tek şey temenni ne yazıkki

27 Ekim 2010 Çarşamba

Derbide İlk Defa Hiç Bir Şey Yoktu !



Alışılagelmişin aksine 2010 - 2011 sezonunun ilk Fenerbahçe - Galatasaray derbisinde hiç bir şey yoktu. Ne büyük tribün olayları (ufak çaplı sürtüşmeler oldu) , ne sahadaki futbolcular arasında kavgalar, ne kırmızı kart, ne de gol. Bu saydıklarım derbilerin %99 unda olurdu. Bu sefer olmadı. Şaşırtıcı bir durum oldugu kadar sevindirici yanı da vardı. Sezon öncesi Almanya'da yapılan hazırlık derbisinde bile çıkan olayları ve neredeyse maçın tatil/iptal edileceğini göz önüne alırsak bu seferki derbi adeta bir fair bir derbi şaşırılacak kadat mühim Türk Futbolunun geleceği adına. Bu tip umut verici olayların yanı sıra münferit birkaç can sıkıcı durum da vardı elbet. Özellikle metrobüs durağındaki Fenerbahçe formalı baba ve oğluna saldırmak isteyen onlarca sarı kırmızı renkli giyinmiş futbol magandalarını aklı başında birkaç Metin Oktay ruhlu gerçek Galatasaray taraftarı engellemese olabileceklerden Türk Futbolu zarar görecekti. Neyseki olmadı.

Eskiler "Bizim zamanımızda tribünler yarı yarıya olurdu" diye. Fakat günümüzde bunun ne kadar hayalcilik olduğunu (özellikle büyük takımlar arasında) üzülerek görüyoruz. FB-GS maçında Şükrü Saraçoğlu stadındaydım ve gördümki tribünlerde yapılan tezahuratların &90 ı küfürlü. Yaklaşık 2500 kadar Galatasaray taraftarı ile yaklaşık 50.000 Fenerbahçe taraftarı maç öncesi 2 3 saat öncesinden başlayarak birbirlerine sürekli küfür ettiler. Yöneticiler ne kadar küfür yok deselerde her maçta oluyor maalesef. Bunun önüne geçmeye kararlı ise yöneticeler ve federasyon radikal kararlar alınmalı. Başka bir çözüm bulunmadığı takdirde misafir takımın taraftarı alınmamalı stada. Bu kadar katı karar alınmasını istememin sebebi şu; 2500 Galatasaray taraftarı zaman zaman 50,000 Fenerbahçe taraftarını bastırdı. Tek Sebebi benim gibi bir çok Fenerbahçe taraftarının küfürlü tezahüratlara eşlik etmemesidir. Eğer tribünde rakip takım taraftarı olmazsa taraftarlar sadece kendi takımına destek verebilir ve büyük küçük , kız erkek hep bir ağızdan marş niteliğindeki tezahüratları seslendirebilir. Stadyumlarda küfürü bitirmemin tek ve kesin çözümü bence budur.

6 Ekim 2010 Çarşamba

Dengeli Futbol mu - Hücum Futbolu mu



A milli futbol takımımız Euro 2012 eleme maçları gruplarında ilk iki maçında galip geldi. Şimdi üçüncü maçını grubun en zor maçı olarak Almanya deplasmanında yapacak. Fatih Terim zamanında olsaydı Saldırmaya dayalı futbol tarzında "sürpriz yapma ihtimalimiz var, kazanabiliriz" diyebilirdik. Hiddink zamanında ise sürpriz yapma şansımız yok ama dengeli oynayarak berabere kalma şansımız var. Terim zamanında dengeli futbol oynamıyorduk çünkü sistemimiz farklıydı. Hücum yaparak sonuç alan bir milli takım vardı sahada. Şimdi ise oyunu tutan, gerektiği yerde vites yükselten, gerektiği yerde oyunu soğutabilen bir takıma sahibiz. Peki hangi sistem daha iyi diyecek olursak. Saldırı futbolu bazı maçlarda işe yarasa da özellikle üst düzey takımlara karşı oynanan maçlarda sıkıntı yaratıyor. 2010 elemelerinde iki İspanya maçları buna örnek olabilir. Bu durumu desteklemek için iki Almanya maçını geride bırakmamız gerekecek. Bence iki Almanya maçında rakibe 6 puan vermeyeceğiz. Eğer bu gerçekleşirse Milli takım eskiye oranla daha iyi diyebiliriz.

Şuan takımımızın oynadığı futbol tamamen sonuç almaya dayalı futbol. Göze hoş gelen hiç bir yanı yok bireysel yeteneklerle yapılmış gösteriler dışında. Belçika maçını dengeli futbol ve bireysel yetenekler ile kazandık. Tabi bir de şans yardımı ile. Şans faktörü daha çok dengeli futbolun yanındadır. Çünkü eğer defansta ve ofansta dengeni korursan şans topları daima lehine işler. Takımımız sahaya çok iyi yayılıyor. Biraz yavaş oynadığını söyleyebiliriz fakat bu sayede takım dengeli oluyor. Zamanla futbolu hızlandırdığımız takdirde başarılı olacağımızı düşünüyorum.

Bu tarz yavaş ama dengeli futbolla eleme grubundan en azından ikinci olup baraj maçlarından Euro 2010'a gidebiliriz. Fakat aynı futbolla finallerde başarılı olma şansımız çok düşük. Finallerde Fatih Terimin sistemi olan hücum futbolu daha başarılı olur. Milli takım Terim zamanında ve daha önceki yıllarda hücuma dayalı bir futbol anlayışıyla oynuyordu. Bu nedenle bir çok şampiyonaya katılmayı başaramadı. 2002 ve 2008 yıllarında katıldığı turnuvalarda da çok başarılı oldu. Finallerdeki bu başarının sırrı hücum futboluydu.

Hiddink'in şuanki felsefesi bizi iyi yerlere götürecek. Fakat eğer finallere gidecek olursak orada çok daha farklı oynamamız gerekecek. Hiddink bunun farkında ve çalışmalarını buna göre yapıyor. Zaten Hiddink bu yüzden çok başarılı. İstediğini her zaman alabiliyor. Çünkü ne istediğini ve nasıl elde edebileceğini çok iyi biliyor. Hiç şüphem yok ki milli takımımız her ne kadar futbol olarak bizi tatmin etmese de amacına ulaşacak ve Euro 2012 ye gideceğiz. Hiddink'in üstün futbol bilgisi ve analiz yeteneği sayesinde finallerde gerektiği gibi oynayıp finale kadar çıkacağız. Hiddink'ten istediğimiz ve beklediğimiz de bu yönde. Final maçını o günün şartlarına göre değerlendirmek en doğrusu.

1 Ekim 2010 Cuma

Sorunlarınla Yüzleş ve Onlardan Kurtul



Fenerbahçeden bahsediyorum. Futbolda sıklıkla kullanılan bir tabir vardır. "Enkaz devralmak." Aykut Kocaman tam anlamıyla enkaz bir Fenerbahçe devraldı. Her ne kadar kadro kalitesi üst düzeyde olsa da Fenerbahçe Daum zamanında sadece sonuca dayalı bir futbol oynuyordu. Daum sonuc olarak sampiyonlugu alamayınca da gidişi kaçınılmazdı ve gitti. Oysa ki Daumun ilk Fenerbahçe doneminde bambaska bir Fenerbahce vardı. Takım oyunu oynayan, mucadele gucu yuksek bir Fenerbahceydi. Bir de Pierre Van Hooijdonk gibi lider de olunca basarılı bir donem gecirdi. Daum o zaman alınan ümit milli futbolcular ile Hooijdonk ve daha sonra alınan Alexle birlikte yerli yabancı uyumunu cok iyi yakalamıstı. Fakat ikinci doneminde Yönetiminde baskısıyla tek hedef sampiyonluk olunca guzel futbol ve takım oyunu bir kenara bırakıldı. Bu takım oyunu ve guzel futbol düşüncesi Aykut Kocaman ile tekrar yakalanmaya çalışılıyor. Bu süreç oldukça zor olacak. Çünkü Fenerbahçenin şuanki kadrosu buna pek uygun değil. Yani bir takım futbolcuların yapısı bu tip oyuna uygun değil. Burada herkesin ilk aklına gelen isim Alex olabilir ama degil. Çünkü Alex 6 yıl boyunca ne kadar takım oyunu oynayabildiğini ve takıma ne kadar fayda sağlayabileceğini gösterdi. Önemli olan Alex değil Alexin yanındaki önündeki arkasındaki oyuncular. Fenerbahçenin başarılı ve başarısız dönemlerindeki Alexle beraber oynayan futbolculara bakalım şimdi. Aurelio, Tuncay, Appiah, Nobre. Bunlar tam birer takım oyuncularıydı. Geçen sene ise Cristian, Emre, Selcuk, Ugur, Kazım, Mehmet Topuz. Bunların arasında takım oyununa en uygun isim Emre. Keşke imkan olsa da Alexi Barcelona kadrosuna katarak bir maç oynatsak. İşte o zaman ne demek istediğim anlaşılacak. Kısacası iyi futbol iyi futbolcu ile oynanır.

Fenerbahçenin sene başında bu takıma yakışmayan 10 futbolcusu vardı. Bunlar ; Bilica, Onder, Bekir, Santos, Selcuk, Cristian, Deniz, Ali Bilgin, Kazım, Deivid. Bunlardan Onder, Deniz, Ali ve Deivid gitti. Ocak ayında yada en geç sezon sonu kalanları da gidecektir. İşte o zaman Aykut Kocamanın gerçek Fenerbahçesini izleyebileceğiz. Tabiki yerlerine takım oyununa yatkın futbolcular alınması kaydı ile. Aykut Kocamana bu kadar güvenen yönetimin bu transferleri yapacağına inanıyorum. Çünkü Aykut Kocaman Aziz Yıldırımın son şansı. Eğer bu değişim de tutmazsa ne Aykut Kocaman kalır ne de Aziz Yıldırım. Bu durum Fenerbahçeyi en az 10 yıl geriye götürür. Bunu asla istemeyiz.

Fenerbahçe taraftarının bu sağduyuyu göstereceğine inanıyorum. Çünkü herkes artık Fenerbahçenin iyi futbol oynamasını istiyor. Ancak iyi futbolla Avrupada başarılı olunabiliyor. Eskiden iyi oynamadan da ligde şampiyon olunabiliyordu fakat değişen konjonktür nedeni ile ligde de başarı için takım oyunu gelmektedir. Bkz:Bursaspor

Fenerbahçenin bu seneki oynadığı maçlarda gördüğüm en önemli şey. Kazandığı zaman farka gitmesini biliyor. Yani eskisi gibi Fenerbahçe taraftarı tek farklı galibiyetler için maçın son dakikalarında stres yaşamıyacak. En azından küçük takımlara karşı. Bunun en son örneği 6-2 lik Kasımpaşa galibiyetiydi. Şu görüldü ki Fenerbahçe çok kolay gol pozisyonuna girebiliyor bu sene. Niang, Alex, Dia, Stoch gibi yetenekler zamanla bu pozisyonları daha fazla gole çevirecektir. Tek sorun defans. Yani takım olarak defans yapmak. Takım oyunu oturmadan defans bloğu çok sıkıntı çeker bu bir gerçek. Buna bir de bireysel futbolcu hataları da eklenirse (Bilica, Kasımpaşa maçı) fazla gol yemeniz söz konusu olacaktır. Aykut Kocamanın şuan bunun üzerinde çalşıtığını biliyorum. En geç Sezonun ikinci yarısına kadar bu sorunu çözeceğine inanıyorum.

Büyük Fenerbahçe Kulübünün Büyük Fenerbahçe takımını çok yakında göreceğine inancım büyük. Yeterki biz Kocaman bir sabır gösterelim. Ödülü Kocaman olacaktır.

İddia ediyorum eğer Aykut Kocamana sabır gösterilirse Fenerbahçe 5 yıl içinde Avrupada söz sahibi olacak ve bir kupa kazanacaktır.

23 Eylül 2010 Perşembe

Alex De Souza




Alex tam bir efektif futbolcu örneğidir. Kariyerinin başından bugüne kadar oynadığımı maç başına gollere olan katkısı ile Dünya'nın en efektik, takımına en faydalı futbolcularından biri olmayı başarmıştır. Alex tam bir fenomendir. Saha içinde ve dışında yaptığı liderlik Alex'in kalitesinin yanında iyi bir karakterinin olduğunu bizlere göstermiştir. Futbolu zekası ile oynayabilen ender futbolculardan biridir. Doğuştan bir çok Brezilyalı'da var olan yeteneğinin yanına üstün futbol zekasını koyan Alex şayet bir de tempolu olsaydı Dünya'nın 1 numaralı futbolcusu olurdu. Futbol zekası sayesinde Alex tempolu oynayamaması başta olmak üzere bir çok zaafını kapatmıştır. Her ne kadar günümüz ve geleceğin futbolunda TOTAL FUTBOL söz sahibi olsa da Alex gibi üstün futbol zekalı, yetenekli, efektif ve lider ruhlu futbolculara ihtiyacı var futbolun ve futboldan zevk almak isteyen bizlerin. Futbolun 3 temel kuralı vardır. Bunlar ;
- Eşitlik
- Sağlık ve güvenlik
- Temaşa (göze hoş gelen oyun)
Alex futbolun temel kuralına uygun bir futbol sanatçısıdır. Göze hoş gelen demek sadece spektaküler hareketler yapmak, çalım atmak değildir. Alex'in attığı akıl dolu ara paslar tam bir temaşa sanatı örneğidir. Fenerbahçe maçlarında 7 yıldır en zevk aldığım sahneler Alex'in attığı muhteşem ara paslardı. Alex'in önünde bu seneye kadar oynayan Pierre Van Hooijdonk Mamadou Niang arası bir çok santrafor geldi. Bunlar; Marcio Nobre, Semih Şentürk, Mateja Kezman, Nicola Anelka, Daniel Guiza. Bu futbolculardan Nobre ve Semih dışındakiler Alex ile gerekli uyuşmayı sağlayamadılar. Anelka'nın durumu biraz farklıydı, kişisel sorunları vardı, bu nedenle fazla etkili olamadı. Kezman ve Guiza adeta gol kaçırma rekorları kırdılar. Alex gibi bir Maestro'nun önünde gol pozisyonuna girmemek imkansız. Fakat bu goller kaçınca otomatikman Alex'in istatistikleri de kaçmış oluyor. Geçen sezon çok eleştirlen Guiza 11 gol kaydetti, Bobo ise 13 gol buldu. Fakat Guiza ile Bobo'nun eleştirilmesi arasında 2 gollük değil 20 gollük fark vardı. Nedeni ise Guiza'nın girdiği gol pozisyonu sayısına göre gol sayısının çok düşük olmasıydı. Kezman'da aynı şekildeydi. Bu durum tespitinden de anlaşılacağı gibi Alex'in Kezman ve Guiza'ya dava açması düşünülebilir!

Alex Fenerbahçe'nin gelmiş geçmiş en başarılı yabancısı. Bunda kimsenin şüphesi bile yok. Bence aynı zamanda Alex Türkiye'ye gelmiş geçmiş en efektif futbolcudur. Oynadığı maç ve skora etkisi ile efektiflik anlamında Dünya'da ilk 10'a girebilecek bir futbolcu Alex. Bir kaç istatistik ile destekleyeyim bu tezimi.

Alex'in brezilya kariyeri şöyle ;
Seleção Brasileira : 49 maçta 32 galibiyet 13 beraberlik 4 maglubiyet 12 gol 11 asist
Seleção Olímpica : 19 maçta 13 galibiyet 4 beraberlik 2 maglubiyet 8 gol 1 asist
Cruzeiro : 121 maçta 77 galibiyet 19 beraberlik 25 maglubiyet 64 gol 61 asist
Flamengo : 12 maçta 3 galibiyet 1 beraberlik 8 maglubiyet 3 gol 0 asist
Palmeiras : 241 maçta 119 galibiyet 67 beraberlik 55 maglubiyet 78 gol 56 asist
Coritiba : 124 maçta 68 galibiyet 28 beraberlik 28 maglubiyet 32 gol 0 asist

Kısa süren İtalya kariyeri ;
Parma (İtalya) : 5 maçta 4 galibiyet 0 beraberlik 1 maglubiyet 2 gol 7 asist

Muhteşem Türkiye kariyeri ;
Fenerbahçe (Türkiye) : 189 maçta 120 galibiyet 35 beraberlik 34 maglubiyet 126 gol 124 asist

Toplam : 760 maçta 436 galibiyet 167 beraberlik 157 maglubiyet 325 gol 260 asist

Bazı önemli turnuvalardaki istatistikleri ;
Şampiyonlar Ligi : 24 maçta 13 galibiyet 3 beraberlik 8 maglubiyet 9 gol 13 asist
Libertadores da América : 46 maçta 24 galibiyet 11 beraberlik 11 maglubiyet 15 gol 16 asist
Campeonato Brasileiro : 165 maçta 86 galibiyet 33 beraberlik 46 maglubiyet 57 gol 40 asist
Türkiye Kupası : 17 maçta 7 galibiyet 5 beraberlik 5 maglubiyet 9 gol 7 asist
Copa América : 13 maçta 9 galibiyet 2 beraberlik 2 maglubiyet 3 gol 7 asist
Copa do Brasil : 42 maçta 20 galibiyet 13 beraberlik 9 maglubiyet 12 gol 15 asist
Torneio Rio-São Paulo : 33 maçta 18 galibiyet 9 beraberlik 6 maglubiyet 12 gol 9 asist
Campeonato Paranaense : 69 maçta 44 galibiyet 11 beraberlik 14 maglubiyet 21 gol 0 asist
Campeonato Paulista : 48 maçta 20 galibiyet 17 beraberlik 11 maglubiyet 18 gol 9 asist
Campeonato Mineiro : 27 maçta 20 galibiyet 3 beraberlik 4 maglubiyet 23 gol 15 asist
UEFA Kupası/Avrupa Ligi : 9 maçta 3 galibiyet 2 beraberlik 4 maglubiyet 4 gol 6 asist
Türkiye Süper Kupası : 1 maçta 1 galibiyet 0 beraberlik 0 maglubiyet 0 gol 1 asist
Türkiye Süper Ligi : 160 maçta 65 galibiyet 58 beraberlik 37 maglubiyet 90 gol 82 asist

Alex'in katıldığı turnuvalar ve kazandığı şampiyonluklar
2009 - Türkiye Süper Kupası (Fenerbahçe)
2007 - Türkiye Süper Kupası (Fenerbahçe)
2007 - Türkiye Süper Lig (Fenerbahçe)
2005 – Türkiye Süper Lig (Fenerbahçe)
2004 – Amérika Kupasi (Brezilya milli takımı)
2004 - Minas Sampiyonluğu (Cruzeiro)
2003 – Brezilya Sampiyonlugu (Cruzeiro)
2003 - Brezilya Kupasi (Cruzeiro)
2003 – Minas Sampiyonlugu (Cruzeiro)
2000 – Rio-São Paulo Turnuvasi (Palmeiras)
2000 - Olimpiyat Öncesi (Milli Takim)
1999 - Amérika Kupasi (Brezilya milli takimi)
1999 – Amerika Libertadores (Palmeiras)
1998 – Mercosul Ülkeleri Kupasi (Palmeiras)
1998 - Brezilya Kupasi (Palmeiras)
1996 – Toulon Turnuvasi (Brezilya milli takimı)

Bu istatistikleri yorumlayacak olursak Alex De Souza her gittiği takımda , her katıldığı turnuvada başarılı olmuş. Takımlarına attığı gollerle ve yaptığı asistlerle maçlar ve kupalar kazandırmış. Alex'in kariyerinde oynadığı toplam 760 maçta takımının sadece 157 kere yenilmesi yani Alex'in oynadığı maçta takımı %80 oranında maçı kaybetmiyor. Bir başka istatistike göre Alex'in oynadığı maçta takımı %57 oranında maçtan galip ayrılıyor. Alex oynadığı her 100 maçta 43 gol atıp 34 asist yapıyor. Yani Alex 100 maçın 76 sında ya gol atıyor ya da asist yapıyor. Alex bir Dünya Starı olmasa da takımına yaptığı katkı Dünya Starlarından çok daha fazla. Dünya'nın gelmiş geçmiş en iyi 10 futbolcusu arasında gösterilen Zinedine Zidane kariyeri boyunca toplam 506 maçta 106 gol kaydetti. Tabiki bir futbolcuyu sadece atılan gol ve yapılan asist ile değerlendirmek mümkün değil fakat Alex takımın beyni olarak ve gerektiği zaman sorumluluk alarak büyük futbolcu olduğunu kanıtlamıştır.

Alex gibi bir futbolcuyu canlı canlı izleme fırsatı bulduğum için kendimi çok şanslı addediyorum. Fenerbahçe tarihine damgasını vuran bu futbolcunun değeri önümüzdeki yıllarda daha net anlaşılacak. Biz Türk milletinin huyudur bir insanın öneminin farkına çok geç varmak. Fakat inanıyorumki Alex ileride Fenerbahçe'ye teknik direktör olarak gelecek ve çok başarılı olacak. Bu düzeyde futbol zekası olan bir futbol adamının başarısız olma ihtimali yok denecek kadar azdır. Alex Fenerbahçe'nin teknik direktörü olduğu zaman futbolculuk zamanındaki başarılarını çok anacak ve üzerine çok konuşacağız. Ben tüm bunları şimdiden yazıyım istedim. Öngörülü olmak, Alex'e hakkını geç olmadan teslim etmek vazifemiz.

Alex bundan yaklaşık 2 ay önceki tahminime göre devre arasında Brezilya'ya dönecek. Eminim orada da başarılı olacak ve faal futbolculuk yaşamını 1-2 yıl sonra sonlandıracak. Sonra Alex Dünyaca ünlü başarılı bir teknik adam olacak.

Herşey İçin Tüm Fenerbahçeliler adına Teşekkürler Alex De Souza

21 Eylül 2010 Salı

Futbol Adına Utanç Verici !




Gaziantepspor - Bursaspor maçından bahsediyorum. Geçen sene de Diyarbakırspor - Bursaspor maçında yaşandı buna benzer bir durum. Bu defa çok daha hafifti olaylar fakat aksilik sahaya atılan maddelerden biri yardımcı hakemin başına isabet etti. Hakem Deniz Çoban haklı olarak soyunma odasına gitti. Talimat gereği hakem soyunma odasına gittikten sonra geri dönemez. Bu nedenle maç tatil edildi. Zaten aksi olması durumunda yani talimatda bu tip birşey olmasa ve hakemler tekrar müsabakayı yönetmek için sahaya çıksa ne kadar başarılı olacak ve ne kadar sağlıklı bir maç olacaktı orası şüpheli. Geçen seneki Diyarbakırspor - Bursaspor maçı tatil edilmiş ve Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu hükmen Bursaspor galibiyeti kararını vermişti. Keza İstanbul Büyükşehir Belediyespor - Diyarbakırspor maçı da son dakikalarda çıkan olaylar neticesinde tatil edilmiş ve yine TFF Yönetim Kurulu tarafından bu sefer maçın o anki skoru olan 1-0 İBB Spor lehine tescillendi. Yapılan en büyük yanlış anlık karar verdiğimiz ve duruma ve şartlara göre farklı yorumlar yapılmasıdır. Benzer durumlarda hakemlerimiz bazen tatil ediyor, bazen de ne pahasına olursa olsun oynatıyor maçı. Bu hakem yorumu doğaldır. Doğal olmayan ise tatil edilmiş maç sonrası yetkililer tarafından verilen kararların birbirinden farklı ve tutarsız olmasıdır. Bir yerde yetkililere de hak veriyorum. Çünkü onlarında uymak zorunda olduğu bir talimatname var. Asıl eleştirilmesi gereken bu talimatname. Nasıl hazırlandı ve nasıl uygulanıyor? Bu talimatname kusursuz mu ? Eksikleri gideriliyor mu ? Güncelleniyor mu ? Her ülkede aynı talimatname mi kullanılıyor ? Bu doğru mu ? Futbol ne kadar evrensel olsa da her ülkenin yapısı birbirinden farklı değil mi ? Bu ve benzeri soruların ardı arkası kesilmez ta ki bu durum sağlam bir zemine oturtuluncaya kadar. Bu zemin de ancak doğru yasalarla, kararlarla, kararnamelerle, tüzüklerle mümkündür. Futbol artık o kadar endüstriyel ki mutlaka çok sıkı yönetilmesi gerekemektedir.

"FUTBOL HAYATIN METAFORUDUR" deyişinde hareket ederek bu duruma mantıklı ve makul bir çözüm getirmek artık gerekli. Çünkü şuanki talimata göre yetkililerin aldığı kararlar pek de adil olmuyor. Tabiki olay çıkartan taraftarların suçu çok büyük fakat bu suçu tamamen kulüplere yıkmak kolaycılıktır. Ne Diyarbakırspor kulübü, ne de Gaziantep spor Kulübü masa başında mağlup sayılmayı hak edecek birşey yapmadı. Elbette kulüp yetkilileri daha sıkı önlem alarak olayların yaşanmamasını sağlamalı ama bir olay oldu diye bu kadar ağır bir karar vermemek, biraz daha adil davranmak gereklidir. Beşiktaş stadında 17 yaşında bir gencimiz öldü maç tatil edilmedi, Galatasaray Fenerbahçe maçında Galatasaray taraftarı stadı yıktı maç devam etti. Talimatta "hakem zarar görürse maç tatil edilir" mi yazıyor acaba ? eğer saha olayları nedeni ile maç tatil edilecekse bu inönüdeki maçta ölüm olması ve Ali Sami Yen'de stadın neredeyse yıkılması sonucu da tatil edilmesi gerekmez miydi ? Burada çifte standart vardır demiyorum. Benim demek istediğim ne karar verilmesi gerektiğini bilmiyoruz. Güne göre, şartlara göre karar veriyoruz. Bu nedenle sürekli geçmişe dönük yaşıyoruz. Bir olay çıksa hemen geçmişteki emsali ile karşılaştırılıyor haklı olarak. Bunun önüne geçmek için yeni bir düzenleme yapılması gerekiyor.

Bir tenis maçı yağmur yağması sonucu erteleniyor ve bir veya birkaç gün sonra kaldığı yerden devam edebiliyorsa, bir basketbol maçında çıkan olaylar sonrası taraftarlar boşaltılıp maça devam edilebiyorsa bir futbol maçında da bu ve benzeri uygulamalar yapılabilir, yapılmalıdır. Eğer stadı boşaltmak mümkünse boşaltılır ve maça devam edilir. Eğer şartlar uygun değilse yani hakemler veya futbolcular maça devam edemeyecek durumdalarsa maç tatil edilir ve uygun bir zamanda kaldığı yerden devam edilir. Bu imkansız birşey değildir. Makul ve akla yatkın olanı bence budur. O zaman önüne geçebiliriz haksızlığın adaletsizliğin. Masa başında sonucu belirlenmiş spor müsabakası bana çağdışı geliyor. Bu kadar çaresizce kolaycılığa kaçılması beni derinden üzüyor.

Taraftarın çıkardığı olaylara gelecek olursak. Bunun çözümü gayet basit. Yeni spor yasasını özlemle, istekle, şevkle bekliyorum. Bu olayı çözse çözse yasa çözer. İnşallah çok yakında gelecek yeni spor yasamız. Şuan görüşülüyor. işte o zaman gerçek suçlular cezalarını çekecek. Şimdiki gibi suçluların yerine tuttukları takımlara fatura çıkarılmasının önüne geçilmiş olacak ve bu sayede daha adil, daha temiz, olaysız bir futbol göreceğiz. Hep örnek aldığımız Premier Lig'de bu yaşadıklarımızın çok daha fazlası yaşanıyordu eskiden. Onlar yasalar sayesinde çözdü ve şimdi yok denecek kadar azaldı olaylar. Artık senede bir yada iki tane olay oluyor ve olaya karışanlar bireysel olarak cezalandırılarak konu çözümleniyor. Her özelliğini örnek aldığımız ve Spor Toto Süperlig ve alt liglerde uyguladığımız Premier Lig'in bu uygulamasını da bir an önce hayata geçirmemiz artık şart.

Her açıdan daha güzel, daha temiz, daha adil, daha sağlıklı, daha güvenli, daha hoş, daha rekabetçi, daha kaliteli bir futbol için hepmizin daha sağduyulu olması gerekiyor.

20 Eylül 2010 Pazartesi

Derby Bitti, Haydi Hayırlı Traşlar



Çok konuşulan derbi 1-1 lik eşitlikle bitti. Maç öncesi yapılan birçok yorum boşa çıktı. Ne Beşiktaş formuyla kazanabildi ne de Fenerbahçe Beşiktaşın zaaflarından faydalanarak farka gidebildi. Derler ya hani "Ne şiş yandı ne kebap" Ama Fenerbahçenin kebabı biraz fazla pişti, yanmaya yüz tuttu. Aykut hoca kebapı güzel servis etmeye çalışıyor, yanına domates, biber, salata koyuyor fakat kebap yandıktan sonra ne yapayım ben garnitürü. Beşiktaşın şişi de iyice kızdı. Bir gün bu açık futbol ya el yakacak ya rakibi.

Maçın 90 dakikası biter bitmez başladı traşlar. Ne kadar çok seviyoruz sinek kaydırmayı. Yok Aurelionun yerine Necip olsaydı, yok Nobre değil de Bobo oynasaydı, yok ilk yarı Ekrem ve Hakan sakatlanmasaydı, yok Emre ikinci devre de oynasaydı, yok Fenerbahçe 2-0 ı bulsaydı farka giderdi, yok Aykut hoca Alexin yerine Cristianı değil de Stochu alsaydı... Bunlar tamamen birer ütopya. Kimse geçmişi değiştiremeyeceği gibi geleceği de göremez.

Sonuçta acısıyla tatlısıyla , doğrularıyla yanlışlarıyla bir derbiyi daha geride bıraktık. Stadta olmanın da avantajı ile Gutinin ne kadar kaliteli bir orta saha olduğunu, ne kadar etkili paslar verebileceğini, takımının kaderini tek bir pasla nasıl değiştirebileceğini gördüm. Queresma , nam-ı diğer Q7 nin spektaküler oyununu takımın yararına nasıl kullanabileceğine şahit oldum. Alex gibi liderin ne kadar etkisiz olursa olsun takımın beyni olduğunu ve o olmadan takımın şuurunu yitirdiğini ve ne yapacağını bilmediğini gözlemledim. Bir derbide futbol adına bu kadar olumlu şey olduğu için çok şanslıydık.

Bu olumlu yanların aksine birçok da olumsuz durum vardı dün akşam Şükrü Saraçoğlunda. Her iki takımın 2 şer futbolcusu sakatlandı. Bu durum oldukça üzücü. Bunun yanında bazı kötü niyetli futbolcular vardı. Bunlar ; Başta Bilica, Nobre, Emre. Fakat bu futbolcuların özellikleri agresiflik. Yani futbolu bu şekilde oynayarak başarılı olabiliyorlar. Bazen kendi takımları lehine bazen de aleyhine sonuçlar doğurabiliyorlar. Bu sonuçları idareciler ve teknik heyet göze alıyorsa bize söyleyecek söz kalmıyor. Tek sorun hakemin işini zorlaştırmaları. Kaldı ki hakemin de görevi zaten bu tip durumları yönetmek. İyi hakem kötü hakem burada ortaya çıkıyor.

Cüneyt çakır yetenek bakımından çok düşük fakat çok çalışmış ve çalışmaya devam ediyor. Avrupada maç yönetmesi tesadüf değil tabiki ama kendisini sürekli geliştirmek zorunda çünkü dediğim gibi doğuştan hakemlik yeteneği yok. Bir çok pozisyonu yardımcılarının kararına göre hareket ederek yorumluyor. Bu seviyedeki bir hakemin 1 maçta 3 kere karar değiştirmesi olumsuz bir durum. Hele bir taç pozisyonunda yardımcısı göremedi, pozisyon gerçekten ortadaydı. Cüneyt hoca önce Fenerbahçe lehine verdi , iki saniye sonra değiştirdi Beşiktaşa verdi. Belki ikinci kararı doğruydu ama hakemlikte en önemli şey otorite. Bazen yanlış bile olsa verdiğin karar arkasında duracaksın ki sonraki pozisyonlarda baskı altında kalma. Ne olursa olsun hakem iyiydi. Sonuca tesir eden bir hatası olmadı. Tebrikler Cüneyt Çakır